Güncel
Çin’in dış politikası: Kapasiteni fazla aşikar etme - Dr. Ümit Alperen
Follow @dusuncemektebi2
Kesintisiz 5 bin yıllık tarihi, coğrafi-nüfus büyüklüğü, dünya medeniyetine katkısı, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olması ve nükleer silahlara sahip olması gibi nedenlerin Çinli liderler ve kamuoyu nezdinde, ülkelerinin büyük güç olduğu algısının oluşmasında önemli katkısı vardır.
Bu faktörlerin yanı sıra 1978’de Deng Xiaoping önderliÄŸinde baÅŸlatılan ekonomik reformlarla beraber Çin, 40 yıllık bir süreçte kesintisiz yüksek oranlı ekonomik büyüme hızını yakalamış ve dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü ve enerji tüketicisi durumuna gelmiÅŸtir. Haklı olarak bu geliÅŸmeler, Çinli liderleri ve Çinlileri gururlandırmaktadır. Kendisini büyük bir güç olarak gören Çin, dünya kamuoyu tarafından da büyük güç olarak kabul edilmek istemekte, uluslararası sistemde etkinliÄŸini artırmak ve sözünün daha çok dinlenir olmasını talep etmektedir.
Uluslararası sistem, cihan şümul bir güç olma iddiasında olan Çin’i küresel söylemlerde ve eylemlerde bulunmaya zorlamaktadır. Fakat 1990’ların baÅŸlarındaki Deng Xiaoping’in tao guang yang hui (kapasiteni fazla aÅŸikar etme) diplomasisi, Çin dış politikasında etkisini hâlâ devam ettirmektedir. Bu diplomatik yaklaşım da Çin’in özellikle birinci derece çıkar alanı olarak görmediÄŸi sorunlara müdahil olmasında isteksiz olmasına neden olmaktadır. Fakat büyük güç olmanın en büyük göstergelerinden birisi, dünyanın her neresinde olursa olsun bir sorun çıktığında bu soruna askeri ya da siyasi olarak müdahale edebilecek etkiye sahip olabilme kapasitesidir. Bu baÄŸlamda “büyük güç” olarak Çin’in, komÅŸusu olan Kırgızistan’daki, Tayvan’daki sorunu nasıl algılıyorsa coÄŸrafi olarak kendisinden uzak olan Latin Amerika’daki ya da Orta DoÄŸu’daki bir sorunu da aynı ÅŸekilde algılayabilme ve müdahil olabilme kapasitesine ulaÅŸması gerekmektedir. Bununla beraber Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasına raÄŸmen kendisini hâlâ geliÅŸen ülke (developing country) olarak nitelemektedir. Aynı zamanda, Çin’de nüfusun çokluÄŸu ve kiÅŸi başı gelirin düşük olması sosyal problemlere de kapı aralamaktadır. Devlet olarak zengin olmasına raÄŸmen bu zenginlik halka dağıtıldığında, Çin, zengin olmayan bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada da Çin’in büyük güç imajının eylemlerine yansıyamaması ve ciddi çözüm önerilerinden yoksun söylem düzeyinde kalması Çin’in büyük güç paradoksu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Suriye’de DAEÅž baÄŸlantılı grupların içinde Uygur ve Orta Asyalı savaşçıların olması Çin tarafından ulusal güvenliÄŸe tehdit olarak görülmekte.
Bu baÄŸlamda Çin’in Suriye politikası, ‘büyük güç’ paradoksu gölgesinde, genel hatları ile ÅŸu kıstaslar çerçevesinde ÅŸekillenmektedir: Prensipler-normlar çerçevesinde 1999 Kosova Savaşı ve 2011’de Muammer Kaddafi’yi devirmek için BM kararı ile yapılan uluslararası Libya müdahalesinden çıkarılan dersler, Suriye’de ‘radikal’ grupların iktidara gelmemesi ve Rus-Çin iÅŸbirliÄŸi.
Çin’in bu paradoksal durumunu NATO kuvvetlerinin Mart-Haziran 1999 tarihleri arasında Kosova’ya askeri olarak müdahale ettiÄŸinde de görmekteyiz. Kosova ile alakalı Çinli politika yapıcıların resmi açıklamalarında, kuvvet kullanılmaması ve Kosova’daki bütün etnik gruplara saygı gösterilmesi ve korunması olmak üzere iki prensip belirledikleri görülmektedir. Fakat Çin krizin çözümü noktasında, sorunun nasıl yönetilmesi ve çözülmesi gerektiÄŸi konusunda pratik bir öneride bulunmamıştır. 1999’dan günümüze kadar onyedi sene geçmesine ve Çin hem ekonomik hem de siyasi olarak daha da güçlenmiÅŸ olmasına raÄŸmen, Kosova krizinde yaÅŸamış olduÄŸu paradoksu Arap coÄŸrafyasında devam etmekte olan kargaÅŸa örneÄŸinde de yaÅŸamaktadır. 2017 yılında, 1999 yılına nazaran ekonomik ve siyasi olarak daha da güçlü olan Çin’in ulusal çıkarları, Orta DoÄŸu’da Balkanlar’a nazaran daha fazladır. Fakat Çin tüm bu örneklere iliÅŸkin olarak bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü, içiÅŸlerine karışmama gibi temel prensipleri dillendirmenin ötesinde halen sorunun çözümüne yardımcı olabilecek bir politika önerisi yapabilmiÅŸ deÄŸildir.
REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI
Libya örneÄŸinde de görüldüğü üzere Çin, içiÅŸlerine karışmama (non-intereference) ilkesini her seferinde dile getirmiÅŸtir. Buna raÄŸmen Kaddafi güçlerine NATO müdahalesinin önünü açan, BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’da uçuÅŸa yasak bölge oluÅŸturulması konusundaki 1973 sayılı kararında çekimser kalarak karara dolaylı olarak destek vermiÅŸtir. Aynı zamanda Çin, hem Mısır’daki hem Libya’daki halk ayaklanmaları baÅŸladığında Mübarek ve Kaddafi lehine politikalar izlemiÅŸtir fakat Mübarek ve Kaddafi rejimlerinin yıkılması kesinleÅŸmeye baÅŸlayınca pragmatik bir yaklaşım ile muhaliflere yönelik politikasında yumuÅŸama göstermiÅŸtir.
Çin’in Suriye politikasında da yukarıda bahsedilen paradoksu görmekteyiz. Çin, Suriye meselesinde de diÄŸer ayaklanma olan ülkelerde izlediÄŸi politikanın bir benzerini izlemektedir. Hatırlanacağı üzere 4 Åžubat 2012 tarihinde Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin BeÅŸar Esad’ı etkileyen, siyasi geçiÅŸi kolaylaÅŸtırma yönündeki kararına Rusya ile beraber karşı çıkmıştır. Çinli politika yapıcılar ve uzmanlar Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusunda ret oyu kullanmasının nedenini ikinci bir Libya müdahalesine fırsat vermemek olarak açıklamışlardır. Daha sonra da Rusya ve Çin, 2011 yılından itibaren BMGK’nın Suriye konusundaki dört farklı önerisine de olumsuz yaklaÅŸmışlardır. Çin’e göre, 1999 yılında Kosova çatışmalarında ve 2011’de Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilme sürecinde Batı, “uluslararası koruma sorumluluÄŸunu” emperyalizmin bir aracı olarak kullanmıştır. Çin, Batı’nın Suriye’de, “insani müdahale” amaçlı olsa bile içiÅŸlerine karışmasına ve askeri güç kullanarak rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi yapılmasına karşı çıkmaktadır. Bu baÄŸlamda Çin, ABD’nin Suriye’ye müdahil olmasına ve belirli grupları desteklemesine söylemsel ve ilkesel olarak sıcak bakmamaktadır.
DiÄŸer yandan Çin, Rusya’nın Suriye’de DAEÅž ve El Kaide baÄŸlantılı gruplar ve bazı muhalif gruplar ile “meÅŸru” Esad rejiminin onayıyla, savaÅŸmasına olumlu bakmaktadır. Fakat her ne kadar radikal gruplara karşı mücadele etse de, Rusya’dan farklı olarak, ABD’nin Esad rejiminin onayını almamasından dolayı o cepheden gelecek bir müdahaleyi ilkesel olarak Suriye’nin egemenliÄŸini ihlal olarak yorumlamaktadır. Aslında Suriye’de DAEÅž ve El Kaide baÄŸlantılı grupların içerisinde Uygur ve Orta Asyalı savaşçıların olması da kısa ve orta vadede Çin tarafından ulusal güvenliÄŸine bir tehdit olarak görülmektedir. Bu baÄŸlamda ABD’nin ve özellikle Rusya’nın Suriye’deki radikal gruplar ile mücadelesi, Çin tarafından kendi ulusal güvenliÄŸine bir hizmet addedilmektedir.
Çin, ekonomik/siyasi olarak güçlenmesine rağmen Kosova krizindeki paradoksu Arap coğrafyasında devam eden kargaşa örneğinde de yaşamakta.
Çin’in Suriye konusunda pasif bir dış politika izlemesindeki etkili faktörlerden birisi de Rusya’nın Esad rejimini açıkça desteklemesi ve baÅŸta ABD olmak üzere dünya kamuoyunun Suriye konusunda ne yapacağına tam olarak karar verememiÅŸ olmasıdır. Libya konusunda oldukça aktif ve aceleci davranan Avrupa’nın ve ABD’nin Suriye konusunda aynı gayreti göstermemeleri de Çin’in tao guang yang hui stratejisine uygun bir ÅŸekilde, mevcut politikasında ısrar etmesine neden olmaktadır. Bu durumun Çin’in çözüm önerisi içermeyen söylemlerini Kosova’da, Libya’da, Mısır’da olduÄŸu gibi Suriye için de tekrarlamasında etkili olduÄŸu görülmektedir.
DAÄž BAÅžINA OTUR VE...
Çin’in Orta DoÄŸu’ya dair kaygıları bölgede istikrarsızlığın devam etmesi ile Çin’in enerji güvenliÄŸinin ve bölgedeki yatırımlarının riske girmesidir. Çin için Suriye’de en iyi çözüm yolu ya muhaliflerin tam anlamıyla yenilmesi ya da diplomatik yollar ile rejim ve muhaliflerin uluslararası kamuoyu tarafından uzlaÅŸtırılmasıdır. Çin’in Suriye’de muhtemel bir rejim deÄŸiÅŸikliÄŸine dair en büyük çekincesi kısa ve orta vadede -Orta Asya ve Uygurlar baÄŸlamında- DAEÅž ve El Kaide gibi radikal grupların iktidarı ele geçirmesidir. Çin’in hem Suriye’de hem de diÄŸer isyanların çıktığı ülkelerde daha az risk içeren ve iktidara gelmesi muhtemel muhalif hareketler ile de iyi iliÅŸkiler kurabilecek politikalar izlediÄŸi görülmektedir. Kadim Çin devlet geleneÄŸinde bu politika zuo shan guan hu dou (daÄŸ başına otur ve kaplanların kavgasını izle) söyleminde ve Deng Xiaoping’in 1990’ların baÅŸlarında uygulamaya baÅŸladığı ve halen devam etmekte olan tao guang yang hui (kapasiteni fazla aÅŸikar etme) stratejisinde karşılığını bulmaktadır. Her ne kadar Mart 2013 tarihinde Xi Jinping’in iktidara gelmesi ile tao guang yang hui dış politika stratejisinin yerini daha aktif bir dış politika öneren fen fa you wei (baÅŸarı için mücadele) stratejisinin almaya baÅŸlamasına dair bazı iÅŸaretler ortaya çıksa da Çin’in Suriye konusunda etkili olmasını beklememek gerekir.
Öte yandan bu durum günümüzde yükselen Çin’in “büyük ve sorumlu güç” imajı ile çeliÅŸmektedir. Mevcut uluslararası kamuoyu, dünyadaki sorunlarda, yükselen Çin’in daha aktif,
“sorumlu”-“büyük güç” imajına yakışan ve uygulanabilir çözüm önerileri içeren politikalar izlemesini beklemektedir. Bu baÄŸlamda Suriye’deki isyanda sorumlu, “büyük güce” yakışan, cesur ve uygulanabilir çözüm önerileri içeren politikalar izleme fırsatı, küresel büyük güç olma hususundaki rüştünü ispatlaması bakımından Çin’e büyük bir fırsat sunmaktadır.
karar
Henüz yorum yapılmamış.